Acı hatıralarıyla hafızamızdan silinmeyen Hocalı mezalimi, adalet beklemekte, her geciken adalet gibi bu bekleyiş de acıyı katmerleştirmektedir. Azeri kardeşlerimizin 27 yıl önce maruz kaldıkları katliamın hazin etkisi, hâlâ dinmeyen acı, kanayan yara olarak devam etmektedir. 26 Şubat 1992’de Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında 600 Azeri kardeşimiz, Ermenistan’a bağlı tam teçhizatlı kuvvetler tarafından hunharca katledilmiş, yüzlercesi yaralanmış, rehin tutulan bin 275 kişi her türlü ağır işkence ve zulme maruz kalmıştır.
Hocalı, tarihin, vicdanın, haysiyetin üzerinde kara bir leke olarak insanlık tarihinin utanç sayfalarından biridir. Hocalı’da bütün vicdani, insani dayanaklar, bütün hukuki ilke ve sınırlar ayaklar altına alınarak, hiçbir şeyden habersiz kadınlar, çocuklar, kundakta uyuyan bebekler, takatsiz yaşlılar, nefretle ölüm kusan silahlarla kurşuna dizilmiş, feci şekilde can vermişlerdir. Başta Birleşmiş Milletler (BM) olmak üzere, insan hak ve özgürlüklerine bağlı olmaları gereken uluslararası örgüt ve mekanizmalar gereken tepkiyi vermemiş; açık itiraflara rağmen katliamı gerçekleştiren kişiler yargılanmamış, cezalandırılmamıştır. Dahası, Cumhurbaşkanlığı da dâhil, Ermenistan’ın en yüksek makamlarına terfi ettirilerek ödüllendirilen faillerin, katliamı intikam almak için yaptıklarını göğüslerini kabartarak söyleyebilmeleri, zulme arka çıkan dünyanın ahvali adına ibret verici ve düşündürücüdür.
Dünyanın küresel ve kurumsal ölçekte kararan vicdanı sessiz kalınca, zalimler zulümlerini acımasızca artırma cesareti elde etmektedir. Bir çeyrek yüzyılı aşkın zamandır Dağlık Karabağ işgal altındadır. Hocalı, kendi diline, ülkesine, iklimine hasret, kan ağlamaktadır. Bu hasretlik, hayata acı, hüzün, gözyaşı, hicran, olup karışmaktadır. Başlangıçta AGİT bünyesinde barışçıl bir çözüm arayışı ile oluşturulduğu izlenimi veren MİNSK grubu ülkeleri, adeta oyalama taktiği ile sorunun soğumasını, işgalin kalıcı hâle gelmesini sağlamıştır.
Dağlık Karabağ sorunu, Ermeni işgali kayıtsız şartsız sonlandırılarak çözülmelidir. Bu konuda Ermenistan’a baskı yapılmalı, Azerbaycan’ın girişimleri desteklenmelidir. Karabağ’da işgal bitmeden, Hocalı katilleri yargılanmadan hakka, hukuka, adalete, barışa dayalı bir dünya düzenine dair umutsuzluk artarak devam edecektir.
Hocalı kıyımıyla aynı tarihsel dilimde yapılan Srebrenitsa, Hama, Halepçe, Sabra ve Şatilla, Cenin, Gazze katliamları, küresel ölçekte kanlı, kirli planlar yapan emperyalizmin, Müslüman coğrafyaları en vahşi saldırılarla ve alenen egemenliği altına alma girişiminden başka bir şey değildir.
Gizli-açık iş birlikleri ve en feci yöntemler, sözde insan hakları ve insanlık barışını savunan Batı’nın, propaganda ve makyajla sevimli göstermeye çalıştığı vahşi yüzünü, düşmanca niyet ve işgalci amacını bir kez daha açığa çıkarmıştır. Bugün aynı niyet ve amaç, gizlenme ihtiyacı bile duyulmayan bir fütursuzlukla Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de, Gazze’de, Arakan’da, Afganistan’da, Doğu Türkistan’da, Afrika’da kitlesel kıyımlarla can almaya, kan dökmeye devam etmektedir.
Sadece medeniyeti oluşturacak üst değerlerin değil, bundan da kötüsü ahlaki, vicdani boyutlarıyla insanlık değerlerinin yitirildiği bir dünyada yaşıyoruz. Güçlü zalimler, kendi çıkar ve amaçlarını gerçekleştirmek için, mazlum kitleleri acımasızca öldürmekte, en son Venezuela’da tezgâhlandığı gibi sudan sebeplerle, devlet yönetimlerine keyfî olarak el koymak, ülkelerin kaynaklarını sömürmek servetlerini talan etmek istemektedir. Nice zamandır terör, işgal, katliam siyasi baskı aracı ve politik tutuma dönüşmüştür. Kuşkusuz sayıları yüz milyonları bulan kadınlar, yaşlılar, çocuklar, bu yıkım ve kıyım fırtınasının en mağdur tarafı olmaktadır.
Eğitim-Bir-Sen olarak, Hocalı katliamını yapanları, onlara sessiz kalanları, buna zemin ve imkân hazırlayanları kınamak, lanetlemek, telin etmek gibi en yalın beşeri tepkilerin ötesinde bütün bu acıları unutmayacak, hep hatırlatacak ve zulme karşı mazlumdan yana duruşumuzu sürdüreceğiz. Zulümle payidar olunmayacağı gerçeğiyle zalimlerden hesap sorulacağına olan inancımızı, bu yöndeki umudumuzu ve mücadele azmimizi asla kaybetmedik, kaybetmeyeceğiz. Zulme ve mezalime rıza göstermedik, göstermeyeceğiz. Bulunduğumuz her yerde, her kademede, her platformda, en duyulur ses ve en anlaşılır sözle haykırdık, haykırmaya devam edeceğiz.
İşgallerin son bulması, zulümlerin bitmesi, zorbaların adalete teslim edilmesi, insanlığın vahşetten felaha yol bulabilmesi için uluslararası kurum ve kuruluşları daha fazla sorumluluk almaya çağırıyoruz.